• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/cheeselifemagazine
  • https://www.twitter.com/@cheeselifemaga1
  • https://www.instagram.com/cheeselifemagazine1
  • https://www.youtube.com/channel/UCVphzDSCv172cvqPtzyw-4A
Ekrem BULUT / Sosyolog- Yazar
eb-ekrem@hotmail.com
Yalnızlıktan kaçışın Maskesi: Sosyalleşme, Sevgi ve Varoluşun Boşluğu
09/11/2025

          İnsan, doğası gereği hem yalnızlıktan kaçar hem de ondan beslenir. Yalnızlık, varoluşun en çıplak biçimidir; insanın kendisiyle, kendi iç yankısıyla baş başa kaldığı o sessiz alandır. Fakat çoğu zaman bu sessizlik dayanılmaz gelir. Kendiyle yüzleşmekten korkan birey, dışarıya yönelir; konuşmaya, paylaşmaya, görünmeye, sevilmeye... Böylece yalnızlıktan kurtulma çabası, farkında olmadan sahte bir sosyalleşme döngüsüne dönüşür. Bu döngüde insan, gerçekten iletişim kurmaz; yalnızca yalnız olmadığını kendine kanıtlamaya çalışır.

          Modern toplumda sosyalleşme, çoğu zaman bir varoluş pratiği değil, bir kaçış biçimidir. Sosyal ilişkiler, anlam üretmekten çok kimlik inşa etmenin aracı hâline gelir. İnsan, içsel boşluğunu başkalarının bakışında doldurmak ister. Sosyal medyada “görülmek”, partilerde “var olmak”, ilişkilerde “sevilmek” arzusu—hepsi aynı kökten beslenir: görünmez kalma korkusu. Varoluşçu psikoterapi, bu durumu insanın otantik benliğinden uzaklaşması olarak tanımlar. Kişi, kendiyle temasını yitirdikçe, başkalarının onayına daha fazla ihtiyaç duyar; sevgi, bir duygudan çok bir güvenlik arayışına dönüşür.

          Bugünün dijital çağında bu arayış daha da görünür hâle gelmiştir. “Paylaşmak” artık bir duygusal ihtiyaç değil, varoluşsal bir stratejiye dönüşmüştür. İnsan, yaşadığını hissetmek için bir fotoğraf yükler, bir hikâye paylaşır, bir gönderi beğenir. Sosyalleşme dijital bir performansa, duygular birer görsel ifadeye indirgenmiştir. Sevilmek, artık bir derinlik meselesi değil; kaç kişi tarafından beğenildiğimizle ölçülür. Oysa bu görünürlük ekonomisi, ruhsal bir yoksunluğu gizler. Kişi, kendi iç sesini susturdukça dijital yankıların içinde kaybolur.

          Sosyal medyada kurulan “bağlar”, çoğu zaman temassız yakınlıklardır. Orada herkes birbirine dokunur ama kimse kimseye değmez. Bir fotoğrafın altına bırakılan kalp, çoğu zaman samimiyetten çok var olma bildirgesidir: “Buradayım, beni unutma.” Modern insan, görünür oldukça yalnızlaşır; paylaştıkça içi biraz daha boşalır. Çünkü paylaşımlar çoğu zaman anlamın değil, sessizliğin yerini alır. İnsan, dijital kalabalıkların ortasında bile ruhsal bir ıssızlığın içinde dolaşır.

          Aslında birçok insan sevmek için değil, yalnız kalmamak için ilişki kurar; paylaşmak için değil, unutulmamak için paylaşır. Sevgi, özünden koparak bir tür psikolojik pansumana dönüşür. Korku, sevgi kılığına bürünür; dokunmak, anlaşılmaktan çok varlığını kanıtlamak içindir. Ancak bu çabanın sonunda insan, yine yalnız kalır—çünkü ilişki, iki otantik benliğin karşılaşması değil, iki kaçışın kesişimidir. Yalnızlıktan kaçmak için kurulan bağlar, insanı kendinden daha da uzaklaştırır. Sevgi, korkunun uzantısına; sosyalleşme, sessiz bir yalnızlığa dönüşür.

           Varoluşçu psikoterapi bize şunu hatırlatır: İnsan, yalnızlığını reddederek değil, onu kabul ederek olgunlaşır. Gerçek sevgi, yalnız kalabilen iki insanın birbirine dokunuşudur; birbirini doldurmaya değil, anlamaya yönelmiş bir karşılaşmadır. Sosyalleşme, eğer bu içsel farkındalık üzerine kurulmamışsa, yalnızlıkla yüzleşme cesaretini ertelemekten başka bir şey değildir.

          Belki de modern insanın en büyük trajedisi, kalabalıklar içinde kendini bulmak isterken kendinden daha da uzaklaşmasıdır. Sosyal medyada yankılanan her paylaşım, bir çağrı gibidir: “Beni duyun.” Fakat kimse gerçekten dinlemez. Çünkü herkes, aynı sessizliğin içinden konuşmaktadır.
Ve belki de bütün bu gürültünün altında, insanın duyulmak değil, anlaşılmak isteyen o eski arzusu yatmaktadır — henüz kimsenin dokunamadığı, ama herkesin içinde taşıdığı o derin, sessiz yalnızlık.

 



139 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Bir kazın kanadında: KARS, Bir şevketi bostanın kökünde:MANİSA - 30/12/2025
Bu yüzden ne Kars’ın kazına ne Manisa’nın şefketi bostanına dışarıdan bakıyorum. Her ikisi de benim için yalnızca bir yemek değil; göçün, yoksulluğun, tutunmanın ve yeniden kök salmanın aile belleğindeki karşılığıdır.
Hamsi Tava ile Kaşar Peyniri Birlikte Yenir mi? Bir Tabak Üzerinden Kültür, Damak ve İhtiyat - 21/12/2025
Mısır unu, az yağ, biraz tuz ve ateş… Hamsi tavanın asaleti, tam da bu yalınlıktan gelir. Balık kendi yağını salar, denizin tuzu kendi sözünü söyler.
Özerkliğin Kaybı: Bilgi, Sanat ve Ahlakta Yapısal Yozlaşma - 29/11/2025
Sonuçta karşımıza yalnızca yozlaşmış alanlar değil, yön bulma yetisini kaybetmiş bir toplum çıkmaktadır. Tarafsızlığın imkânsızlığı, sadece toplumsal kurumları değil, bireyin kendi vicdani bütünlüğünü de aşındırır.
Kapitalist Pazarın Psikolojik Labirenti: Tüketici Algısı, Fiyat-Kalite Tutarsızlığı ve Ticari Ahlak - 21/11/2025
Sistem sadece paranızı değil, algılarınızı ve psikolojinizi de tüketir. Fiyat ve kalite tutarsızlıkları, sahte ürünler, ahlak dışı uygulamalar ve denetim eksikliği sizi sürekli şüpheye ve tatminsizliğe iter.
Rüya, bastırma ve özdeşleşme: Freud'dan Günümüze Psikolojik Bir Yolculuk - 15/11/2025
Böylece bastırma, hem uygarlığın temeli hem de bireyin mutsuzluğunun kaynağıdır. İnsan, toplum içinde yaşarken kendi iç dünyasıyla bir barış hâlinde değildir. Bastırılanlar susmaz; yalnızca geceyi beklerler.
Kaybolan Yakınlık:Modern Dünyada Dostluğun Felsefi ve Psikososyal Gerileyişi - 13/11/2025
Modern dostluk, çoğu zaman “ilişkisel yatırım” olarak görülür. Kim bana daha çok kazandırır, kimle görünür olurum, kim benim sosyal çevremi genişletir? Bu sorular, ahlaki olanı değil, faydalı olanı merkeze alır.
Bilimin iki yüzlülüğü; İnsanlığın Kurtuluşuna mı, Yok oluşun Bilimselleşmesine mi hizmet ediyor? - 12/11/2025
Yirmi birinci yüzyıl bize şunu öğretti: Vahşet, artık cehaletten değil, fazlasıyla bilgiden doğabiliyor. Barbarlık, kılıçtan değil; formüllerden, laboratuvarlardan ve soğukkanlı hesaplamalardan çıkıyor.
Sağlık, Eğitim ve Gıdanın Biyopolitik Denetimi - 11/11/2025
Bu durum, Michel Foucault’nun “biyopolitika” kavramını hatırlatır: İktidar artık yalnızca insanların davranışlarını değil, bedenlerini, zihinlerini ve hatta yaşam sürelerini bile yönetir.
Paranın Tanrılaştırıldığı Dünyada İnsan Kalmak - 09/11/2025
Bu sistemin en çarpıcı sonucu, sosyal ilişkilerin metalaşmasıdır. Bireyler arasındaki bağlar, ekonomik çıkarlar doğrultusunda kuruluyor ve çözülüyor.
 Devamı