• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/cheeselifemagazine
  • https://www.twitter.com/@cheeselifemaga1
  • https://www.instagram.com/cheeselifemagazine1
  • https://www.youtube.com/channel/UCVphzDSCv172cvqPtzyw-4A
Ekrem BULUT
eb-ekrem@hotmail.com
Kaybolan Yakınlık:Modern Dünyada Dostluğun Felsefi ve Psikososyal Gerileyişi
13/11/2025

 

1. Yakınlığın Kaybı ve Dijital Dostlukların Yükselişi

Aristoteles’e göre dostluk, “ruhların birlikteliğidir.” Ancak modern insan, ruhsal birlikteliği çıkar, statü ve görünürlük üzerinden tanımlar hale gelmiştir.
Dostluk artık bir duygusal ihtiyaç değil, simgesel bir yatırım alanıdır. İnsanlar, duygusal derinlikten çok “nasıl göründükleriyle” ilgilenir; dostluk, bir tür “kişisel marka” unsuru haline gelir.

 Sosyal medya, bu dönüşümün merkezindedir. “Beğeniler” ve “takipçiler”, modern bireyin yeni toplumsal sermayesidir. Kişiler, birbiriyle yakınlık kurmak yerine, birbirinin görünürlüğünden faydalanır. Bu durum yalnızca bireysel ilişkileri değil, aile içi bağları, romantik ilişkileri ve kadın-erkek dostluğunun anlamını da dönüştürmektedir.

Artık ilişkilerde “sevgi” değil, “tanınma” arzusu belirleyicidir. Axel Honneth’in belirttiği gibi, modern toplumda birey, varlığını ancak başkaları tarafından tanındığında hisseder. Dostluk da bu tanınma mücadelesinin bir arenasına dönüşür. Böylece “yakınlık” bir etik değer değil, siyasal bir gösteri biçimi haline gelir.

 

2. Felsefi Temeller: Dostluktan Çıkar İlişkisine

Klasik felsefede dostluk, insanın etik varoluşunun en soylu biçimi olarak görülürdü. Aristoteles’in Nikomakhos Etikleri’nde dostluk üçe ayrılır: haz dostluğu, fayda dostluğu ve erdem dostluğu. En yüce olanı, iki insanın ortak iyilik ve karakter bütünlüğü üzerine kurulu “erdem dostluğudur.” Bu dostluk, karşılıklı çıkar değil, ahlaki olgunluğun paylaşımıdır.

Ancak modern çağla birlikte bu yapı kökten değişmiştir. Jeremy Bentham’ın faydacılığı ve John Stuart Mill’in “en büyük mutluluk ilkesi,” toplumsal düzeyde iyi niyetli bir amaç taşırken, bireysel düzeyde “kişisel faydanın maksimize edilmesi” biçiminde içselleştirilmiştir. Günümüz insanı artık etik bir özne değil, ekonomik bir aktör gibi davranır; ilişkilerini de bu zihniyetle kurar.Modern dostluk, çoğu zaman “ilişkisel yatırım” olarak görülür. Kim bana daha çok kazandırır, kimle görünür olurum, kim benim sosyal çevremi genişletir? Bu sorular, ahlaki olanı değil, faydalı olanı merkeze alır. Foucault’nun “iktidar mikro ilişkilerde dolaşır” tespiti bu bağlamda anlam kazanır: dostluk bile artık bir güç stratejisine dönüşür.

Kadın–erkek dostlukları, bu faydacı zihniyetin en çetrefilli alanlarından biridir. Cinsel çekim, statü ve görünürlük gibi unsurlar, dostluk zeminini kirletir. Kadın, çoğu zaman “duygusal destek sağlayan” ya da “imaj güçlendiren” bir figüre; erkek ise “koruyucu” veya “statü kazandıran” bir araca dönüşür. Bu, duygusal bir birliktelik değil, simgesel ve bedensel bir alışveriştir. Dostluk, cinsel faydacılığın estetikle kamufle edilmiş biçimine indirgenir.
Kierkegaard’ın dediği gibi: “İnsanın sevgiyi çıkarla karıştırdığı yerde hakikat sessizliğe gömülür.” Bugün bu sessizlik, dostlukların yüzeyinde yankılanan bir ahlaki boşluk olarak varlığını sürdürür.

3. Psikososyal Dönüşüm: Bağ Kuramayan İnsan ve Duygusal Performans Modern birey artık bağ kurmaz; bağ kuruyormuş gibi yapar. Sosyal medya çağında dostluk, bir tür “dijital performans”a dönüşmüştür. İnsanlar birbirine yakın görünür, ama içsel olarak uzaklaşır. Birey, duygusal bağ değil, imgesel bağ kurar; fotoğraflarla, etiketlerle, hikâyelerle sahte bir yakınlık üretir. Bu sahte yakınlık, duygusal bir gerçeklikten çok, onaylanma arzusunun biçimidir.

Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı bu psikolojik tabloyu açıklayıcıdır. Her şey geçicidir: ilişkiler, bağlar, sadakatler... Dostluk, kalıcı bir dayanışma değil, algoritmik bir etkileşim biçimidir. İnsanlar birbirine dokunmadan “yakınlık hissi” yaşar. Bu, duygusal yoksullaşmanın ve bağlanma krizinin dışavurumudur.

Bourdieu’nun “sosyal sermaye” kavramı da bu ilişkisel dönüşümde belirleyici olur. İnsanlar artık dostluk kurarken bile bir yatırım mantığıyla hareket eder. “Kiminle görünürsem daha fazla değer kazanırım?” sorusu, içtenliğin yerini alır. Bu düşünce, insan ilişkilerini bir “duygusal borsa”ya dönüştürür.

Kadın–erkek dostlukları bu borsada en kırılgan hisse senetleridir. Kadınlar çoğu zaman “duygusal erişilebilirlik” üzerinden, erkekler ise “cinsel veya statüsel katkı” üzerinden değerlendirilmektedir. Cinsellik, dostluğun doğal sınırlarını aşarak artık bir “müzakere alanı”na dönüşür. Bu da duygusal samimiyeti imkânsızlaştırır. Kadın–erkek dostluğu, iki bireyin içten paylaşımı değil, toplumsal rollerin performansına dönüşür: kadın duygusal, erkek rasyonel rolünü oynar; aralarındaki bağ ise sahte bir dengeye dayanır.

Sonuçta modern insan, bağ kuramadığı için sürekli yeni dostluklar arar; ancak her yeni dostluk, bir öncekinden daha yüzeysel olur.

 

4. Sosyal Medyada Sahte Dostluklar: Görünürlük, Tanınma ve İktidar

Dijital çağda dostluk, artık bir “onay ekonomisi”nin parçasıdır. Beğeniler, paylaşımlar, yorumlar, modern insanın görünürlük sermayesini oluşturur. Guy Debord’un Gösteri Toplumu kavramı burada açıklayıcıdır: Gerçek ilişkilerin yerini temsiller alır. Dostluk, duygusal bir bağ olmaktan çıkar, bir sahne performansına dönüşür.

Birinin gönderisini beğenmek ya da onunla fotoğraf paylaşmak, artık bir sadakat göstergesi değil; stratejik bir sinyallemedir. Bu yeni iletişim biçiminde dostluk, görünürlük kazandırdığı sürece anlamlıdır. “Seninle fotoğraf paylaşmak” artık “seninle dost olmak”tan daha güçlü bir semboldür.

Siyasal ve ekonomik çevrelerde bu durum çok daha belirgindir. Politikacılar, sanatçılar ya da entelektüeller arasındaki “dostluklar,” çoğu kez rantın ve iktidarın bir aracıdır. Birine yakın görünmek, bir grubun, ideolojinin ya da medya alanının kapısını aralar. Dostluk, bir dayanışma değil, bir “konum alma stratejisi”ne dönüşür.

 Kadın–erkek dostluklarında da bu görünürlük ekonomisi işlemektedir. Kadın, erkeğin imajını “modern, duyarlı” gösteren bir aksesuar haline gelir; erkek, kadına “saygınlık” veya “güvenli statü” sağlayan bir toplumsal zemin sunar. Bu karşılıklı tanınma, duygusal yakınlık gibi görünse de, aslında cinsel faydacılığın estetik biçimidir. Gerçek bağ, kamusal imaj uğruna feda edilir. Dostluk, böylece bedensel veya simgesel bir gösteriye indirgenir.

5. Faydacılığın Psikolojisi: Çıkar Üzerine Kurulu İlişkilerin Tükenişi

Faydacılık, insan psikolojisinde sürekli bir kazanç arayışı üretir. Dostluk, aşk ya da dayanışma artık bir “verimlilik” sorunu haline gelmiştir. “Bu ilişkiden ne kazanırım?” sorusu, “Bu insanla ne paylaşırım?” sorusunun yerini almıştır.

Bu zihniyet, bireyde kalıcı bir yorgunluk ve tükenmişlik yaratır. Çıkar temelli ilişkilerde duygusal süreklilik imkânsızdır. Bir dost, “işlevini yitirdiğinde” terk edilir; bir sevgili, “fayda sağlamadığında” değersizleşir. İnsan, bir ilişkiyi değil, bir yatırımı kaybetmiş gibi hisseder. Bu, varoluşsal yalnızlığın modern biçimidir.

Erich Fromm’un “sahip olmak” ile “var olmak” ayrımı burada aydınlatıcıdır. Modern insan, sahip olmayı var olmaya tercih eder. Dostluk bile bir mülk gibi görülür: kullanışlıysa tutulur, değilse terk edilir. Böylece binlerce dijital “dost” içinde gerçek bir dost bulunamaz.

Kadın–erkek ilişkilerinde bu faydacılık, cinselliğin duygusal sermaye haline gelmesiyle derinleşir. Erkek, duygusal yatırımının karşılığında “yakınlık” veya “bedensel ilgi” bekler; kadın, duygusal emeğinin karşılığında “güvence” veya “sosyal prestij” ister. Bu sözsüz sözleşme, dostluğu bir tür çıkar anlaşmasına dönüştürür.
Cinsel beklentilerle örülmüş bu ilişkiler, dostluğu sevgi değil, strateji üzerinden tanımlar. Böylece kadın–erkek dostluğu, doğası gereği eşitlikçi bir alan olması gerekirken, toplumsal cinsiyetin güç asimetrilerini yeniden üretir.

Siyasal düzlemde ise “yoldaşlık” veya “kardeşlik” söylemleri, çoğu zaman çıkar ortaklığına dönüşür. Tarihsel olarak devrimci, dayanışmacı ya da ideolojik temelli dostluklar, özünde ortak bir değer uğruna fedakârlığı içerirdi. Ancak günümüz siyasetinde bu tür bağlar, giderek “stratejik yakınlık” haline gelmiştir. İdeolojik dostluklar, etik bir bağlılıktan çok, konum ve rant paylaşımına dayalı bir ilişki biçimine evrilmiştir.

Parti içi hizipler, entelektüel çevreler veya sivil toplum alanındaki dostluklar dahi çoğu zaman görünürlük, medya erişimi ya da maddi çıkar üretme amacıyla kurulmaktadır. Bu durum, dostluğu bir “politik sermaye” biçimine dönüştürür. Artık “yoldaşlık”, bir dava bilincini değil; karşılıklı menfaatin sürekliliğini temsil eder. Böylece dostluk, ideolojik dayanışmanın değil, simgesel pazarlığın parçası haline gelir.

Pierre Bourdieu’nun “sosyal alan” kavramıyla açıklanabileceği üzere, bu dostluk biçimleri, aslında güç ilişkilerinin yeniden üretim mekanizmalarıdır. Kim kiminle görünüyor, kim kiminle ittifak kuruyor, kim hangi pozisyonu güçlendiriyor? Bu sorular, dostluğun etik anlamının yerini alır. Dostluk, bir “ahlaki dayanışma” olmaktan çıkıp, politik bir “kaynak yönetimi”ne indirgenir.

Bu süreçte duygusal ve etik sadakat değil, fayda maksimizasyonu belirleyici hale gelir. Siyaset sahnesinde “dostluk” artık bir güven bağı değil, karşılıklı çıkarların geçici uzlaşısıdır. Bu tür ilişkilerde dürüstlük, yerini stratejiye; sadakat, yerini görünürlük hesaplarına bırakır. Toplumun etik dokusu da tam bu noktada çözülür: Çünkü insanlar artık bir fikre, bir davaya veya bir insana değil, yalnızca faydaya sadık kalır.

 

6. Dostluğun Yeniden Düşünülmesi: Yalanın, Faydacılığın ve Erkin Ötesinde

Modern çağda dostluğu yeniden düşünmek, yalnızca etik bir görev değil, aynı zamanda politik bir direniştir. Gerçek dostluk, iktidarın ve çıkarın dilini reddeder; ötekinin varlığını koşulsuz kabul eder. Levinas’ın “ötekinin yüzü” kavramı bu bağlamda dönüştürücüdür: dost, bize benzediği için değil, farklı olduğu halde bizi insanlaştırdığı için değerlidir.

 Bu bakış açısı, dostluğu bir özgürleşme pratiği haline getirir. İnsanı faydacılığın, performansın ve görünürlük ekonomisinin dışına taşır. Kadın–erkek dostluğu, cinsellik ya da statüden arındığında, toplumsal cinsiyet kalıplarını kıran bir insani dayanışma biçimine dönüşebilir. Böyle bir dostluk, bedensel arzunun ötesinde, varoluşsal bir yakınlık alanı yaratır.

Gerçek dostluk, sessiz bir devrimdir. Çünkü o, tanınma değil, tanıma üzerine kuruludur. Onay değil, anlam üzerine... Fayda değil, hakikat üzerine... Bu dostluk biçimi, hem bireyin iç dünyasında hem toplumun etik yapısında yeniden insanlaşma imkânını taşır.

Sonuç: Gerçek Yakınlığa Dönüş İhtimali

Dostluğun gerileyişi, modern insanın varoluşsal yalnızlığının aynasıdır. Sosyal medya çağında “yakınlık” artarken, “bağ” yok olur. İnsanlar birbirini tanır ama anlayamaz; duyar ama dinlemez.

Gerçek dostluk, çıkarın, görünürlüğün ve faydanın ötesindedir. O, “birlikte var olma” sanatıdır. Toplum, dostluğu yeniden düşünmedikçe hem etik hem duygusal olarak çoraklaşacaktır.

Çünkü dostluk, artık bir lüks değil; insan kalmanın son sığınağıdır. Faydacılığın, politik rantın ve cinsel ekonominin ötesinde, hâlâ insana dair bir alan varsa, o alan dostluğun sessiz ama onurlu varlığıdır.

 



41 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Bilimin iki yüzlülüğü; İnsanlığın Kurtuluşuna mı, Yok oluşun Bilimselleşmesine mi hizmet ediyor? - 12/11/2025
Yirmi birinci yüzyıl bize şunu öğretti: Vahşet, artık cehaletten değil, fazlasıyla bilgiden doğabiliyor. Barbarlık, kılıçtan değil; formüllerden, laboratuvarlardan ve soğukkanlı hesaplamalardan çıkıyor.
Sağlık, Eğitim ve Gıdanın Biyopolitik Denetimi - 11/11/2025
Bu durum, Michel Foucault’nun “biyopolitika” kavramını hatırlatır: İktidar artık yalnızca insanların davranışlarını değil, bedenlerini, zihinlerini ve hatta yaşam sürelerini bile yönetir.
Yalnızlıktan kaçışın Maskesi: Sosyalleşme, Sevgi ve Varoluşun Boşluğu - 09/11/2025
Sosyal medyada kurulan “bağlar”, çoğu zaman temassız yakınlıklardır. Orada herkes birbirine dokunur ama kimse kimseye değmez. Bir fotoğrafın altına bırakılan kalp, çoğu zaman samimiyetten çok var olma bildirgesidir: “Buradayım, beni unutma"
Paranın Tanrılaştırıldığı Dünyada İnsan Kalmak - 09/11/2025
Bu sistemin en çarpıcı sonucu, sosyal ilişkilerin metalaşmasıdır. Bireyler arasındaki bağlar, ekonomik çıkarlar doğrultusunda kuruluyor ve çözülüyor.
Kaderin Kozmik Aklı - 08/11/2025
İnsanın varoluş serüveni boyunca en kadim ve yakıcı sorulardan biri “neden acı çekeriz?” sorusu olmuştur.